4 Ekim 2015 Pazar

dimethyltriptamin

  Epifiz bezi tarafından salgılanan dimethyltritamin molekülü benim için epifiz bezinin en
ilgi çekici kısmını oluşturuyor.öyle ki bu molekülün Ruh, beden ve evren arasında ki
bağlantıyı sağladığı düşünülmektedir.DMT hormonu dünyadaki tüm canlı organizmaların yapısın-
da bulunmaktadır,hayvanların birçoğunda da epifiz bezi ya da bu işlevi gören farklı organlar
varsa da bitkiler de epifiz bezi yoktur fakat yine de bünyelerinde DMT bulunmaktadır,
işte bu ortak mevcudiyet DMT nin evrenin ortak dili olabileceğini düşündürmektedir..


  Peki bu DMT insan vücudunda ne zaman ve neden salgılanmaktadır?işte henüz neden
salgılandığı hakkında bir bilgi bulunmasa da DMT nin insan bedenin de en yoğun olarak
salgılandığı iki an vardır..doğum ve ölüm anı..ayrıca derin,rem uykusu dediğimiz uyku esna
sında çok küçük miktarlarda salgılanmaktadır..Ölüm başladığı anda , omuriliğimizde ki sinir
ler beynimize ölüyorsun sinyalini gönderir ve epifiz bezinden yoğun miktarda DMT salgılanır.


  DMT, teknik olarak tüm canlı organizmalarda bulunduğundan, dışarıdan alımı da mümkündür
ancak illegal olduğundan alınmamasını tavsiye ediyoruz(İllegal olması da ayrı bir muammadır
tabi)..yüzyıllardır güney amerika şamanları tarafından son zamanlarda adını sıkça duymaya
başladığımız Ayahuasca isimli bir çeşit çay ile alındığını biliyoruz.Bu maddeyi almış kişilerin
anlattıklları ortak şey ise yaşadıklarını anlatmanın mümkün olmayacağı dır,fakat kabaca hepsi
ölümü yaşadığını, yoğun bir ışık kütlesi gördüklerini ,hayatının yansımasını tek bir kare halinde
gördükleri gibi benzer şeylerden bahsetmişlerdir.Bu anlatılanlar Ölüme yakın deneyim denilen,
hastanelerde ölmek üzereyken hayata döndürülmüş kişilerin anlattıkları ile birbirine son derece
benzemektedir.Dışarıdan DMT alımı için adeta ölümün bir provası gibi gözüküyor : )






MELATONİN

Epifiz bezi beynimizde bezelye kadar küçük bir organdır ve vücudumuzdaki melatoninin çoğunu o sağlar. Gözlerden ve gutdan da melatonin hormonu salgılanır, ama bu miktar azdır. Beyinde epifiz bezinde üretilen melatonin hormonu vücudumuzun doğal uyku ilacıdır. Bizi stresin verdiği zararlardan korur. Stres sırasında vücutta bol miktarda kortizon salgılanır. Kortizon salgısı arttıkça kaslar zayıflar, yağ dokusu artar, kemikler yumuşar, midede ülserler oluşur. Bağışıklık sistemi gücünü kaybeder. Melatonin hormonu kortizonun bu zararlarını ortadan kaldırır. Enerji kaynağımız olan şekerin oksijenle oksitlenmesi sırasında oluşan serbest radikaller, hücrelerimize saldırarak hücre çekirdeğindeki genetik yapıyı bozmaya çalışır. Melatonin bu tahribatı önler. Dolayısıylahastalıklardan korurken, yaşlanmayı da yavaşlatır. Melatonin üreten epifiz bezi kadınlarda, erkeklere göre daha büyüktür. Belki kadınların erkeklerden, daha fazla yaşamalarının sırlarından biri de budur.
Normal olarak epifiz bezi gündüz melatonin hormonunu az, gece ise çok miktarda salgılar. Gece çok ışıklı bir ortamda oturursak salgılanan melatoninin miktarı azalur. Çünkü gözler epifiz bezine bağlı olarak çalışır. Bağışıklık sistemini düzenleyici melatonin hormonunu, gece yani karanlıkta salgılanır, karanlık ortamda uzun ve düzenli uyku, bu hormon salgısını artırır. Elektrik icat edilmemişken, güneş battığında hava kararır ve insanlar yatar uyurdu. Şimdi ise elektrik sayesinde bütün gece her yer ışıl ışıl, hatta bazılarımız açık ışıkta uyuyoruz. Bu durum vücutta melatonin hormonunun az salgılanmasına neden olur.
 Yapılan araştırmalarda, düzenli olarak geceleri çalışan meslek grubu kişilere bakıldığında, gündüz çalışan meslek grubu kişilere göre, kanser vakalarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Yapılan çalışmalar melatoninin gerçekten kanseri önleyici etkileri ve hücresel hasarın onarımında çok önemli rolü olduğunu, ayrıca bağışıklık sistemini destekleyici etkileri de olduğunu gösteriyor.
Vücudumuzun yeteri kadar kendini koruma mekanizması var. Önemli olan bu mekanizmaların çalışmasına engel olmadan, bu mekanizmaları destekleyici davranış biçimlerini geliştirmektir.

EPİFİZ BEZİ HORMONLARI- melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin

Bu bezden 3 adet hormon salgılanıyor: melatonin, pinolin ve dimetiltriptamin (DMT).
 
epifiz bezinin deniz seviyesinde çok az, yükseklere çıktıkça ise çok fazla hormon salgıladığı bilimsel bir gerçek. Ki bu yüzden tarih boyunca tüm ibadethaneler olabildiğinde yükseğe yapılmış. Yani ibdaethanelerin yükseğe yapılmasının sebebi matematiksel olarak tanrıya yakın olmak değil ama bir nevi bu hormonun da yardımıyla üst bilinçlerle daha fazla iletişimde bulunmak.
 
Ki Tibet manastırlarından tutun da hristiyan manastırlarının da yüksek yerlere yapılması bu yüzden. Bu hormonun salgılanımını artırmak.
 
Ve ayrıca Hz.Muhammed'in riyazete yüksek ve karanlık bir mağarada çekilmesi, ilk orada emir alması, hz.Musa'nın Tanrıyla konuşmak için dağa çıkması da bana göre bu yüzden.
 
Karanlık ayriyeten çok önemli. Çünkü epifizin en önemli salgısı olan melatonin sadece karanlıkta salgılanıyor. Gece 11 ile sabah 5 arası en yüksek düzeyine ulaşıyor. Ki çoğu dinde sabaha karşı ya da gece ibadetinin önemi bu yüzden. Bu hormonun salgılanımı ne kadar yüksekse ruhsal alemlerle bağ o kadar güçleniyor. Ve ibadet için bu yüzden gecenin en karanlık ve salgının en çok olduğu an seçiliyor.
 
Melatonin en büyük faydası ise kanserden koruması. Kör insanların kansere yakalanmama sebebi de bu. Çünkü sürekli karanlık içinde oldukları için melatonin üretimleri çok fazla.
 
Bir bilimsel araştırma da göstermiş ki gece vardiyasında çalışanların kansere yakalanma oranı diğerlerine göre çok fazla.


 

EPİFİZ BEZİ GİZEMİ

Bilim adamları yüzyıllardır epifiz bezi tarafından şaşırtıldılar. Beyin ve merkezi sinir sistemi ve endokrin sistemi anatomi uzmanları, fizyologlar ve biyokimyacılar tarafından artan bir şekilde çözülürken, epifiz bezi sırlarını vermeyi kararlılıkla reddetti. Son zamanlara kadar bilimsel topluluk epifiz bezini insanlarda işlevi olmayan bir şey, evrimin erken aşamalarından kalan işlevini kaybetmiş bir kalıntı olarak gördü. Ancak, son bir kaç yılda tamamıyla gizemli epifizin sırlarını ortaya çıkarmaya adanan, sayısı ondan az olmayan ulusal ve uluslararası konferanslar tüm dünyada yapılınca, bu beze ilgi doruğa ulaştı.
Yeri ve Tanımı
Fiziksel olarak, epifiz belki de bedenin en küçük organıdır. Bu kadar minik bir yapı nadiren bu kadar çok merak ve şamataya neden olmuştur. Epifiz yaklaşık6,35 mmgenişliğinde, yaklaşık 100 miligram ağırlığında, çam kozalağına benzeyen minik gri beyaz yapıdadır. Beyinde başın ve boynun birleştiği yerde, direkt olarak beyinde omurga kordonunun tepesinde bulunur. Kaşların arasındaki nokta ile direkt olarak aynı çizgide, beynin üçüncü karıncığının (akışkan dolu kanal) çatısına bağlıdır. Hipofiz bezi haricinde, iki taraflı simetrik olmayan, orta çizginin sağında bulunan beyindeki tek yapıdır. Bu, bu iki bezin haricinde, beynin iki yarıküresinin önden arkaya tam ortadan kesildiğinde birbirinin ayna resimleri olduğu anlamına gelir, her bir yapı kopyalanmıştır.
 
Epifiz bezinin tarihini günümüze dek izlemek ilginçtir. Kadim insanlar bu minik yapıya büyük önem verdiler. M.Ö. 4 ncü  yüzyılda Yunanlı anatomi uzmanı Herophilis bu beze ‘düşünce akışını düzenleyen büzücü kas’ adını verdi. Bu, onun epifizin zihinsel ve fiziksel alemler arasında bir güç çevirici (dönüştürücü) olarak işlev yaptığının çok iyi farkında olduğunu ileri sürüyor. Erken Latin anatomi uzmanları epifize ‘master bez’ adını verdiler, bu onların epifizin hipofiz dahil endokrin sistemi üzerinde yüksek bir kontrol uyguladığını bildiklerini gösteriyor. Çok yakın zamanlara kadar, modern endokrinologlar hipofizin bedenin tüm diğer endokrin bezlerini en fazla kontrol eden bez olduğunu düşünüyorlardı. Latinler ‘glandula inferior – alt seviyedeki bez’ adını verdikleri hipofiz ile ayırt etmek için epifize ‘glandula superior – üstün bez’ adını verdiler. 1958’e kadar modern araştırmacılar epifizin bez yapısında olduğunu kesin olarak kanıtlamak için epifizden melatonin ayırıncaya kadar o bez olarak düşünülmese de, Latinler epifizin açıkça ‘bez’ olduğunu belirlediler.
1886’da iki mikro anatomi uzmanı, H.W. De Graff ve E. Baldwin Spencer, birbirlerinden bağımsız olarak epifizin, küresel bir lens ile dolu içsel bir odayı çevreleyen pigmentli retina hücreleri olan dışsal gözlerin tüm önemli özelliklerin e sahip olan dumura uğramış bir göz olduğunu keşfetti. Daha sonraki araştırma bezin aslında hem direkt olarak hem de dışsal gözden gelen sinir yolları vasıtasıyla çevresel ışığa tepkiler verdiğini kanıtladı. (*1) Hindistan’ın yoga metinlerinin ve çağlar boyunca mistik geleneklerin epifize değinirken ‘sezginin gözü’ ve ‘üçüncü göz’ olarak bahsetmeleri tesadüfün ötesindedir.
Son yıllarda, iki hormon, melatonin ve serotonin epifizden ayırıldı. Melatonin hormonu (Yunanca karanlık, sıkıştıran) 1958’de Yale Tıp Okulunda (ABD) çalışan Amerikalı dermatolog Aaron B. Learner tarafından ayırıldı. Bu maddenin bazı kurbağaların ve balıkların değişen çevresel ışık şartlarına ve ayrıca öfke ve korku gibi duygusal hallerdeki değişimlere tepki olarak renk değiştirme yeteneklerinden sorumlu olduğu keşfedildi. Bunun ardından insan varlıklarında ergenlik başlangıcında ve devam eden cinsel gelişimde çok önemli rol oynadığı keşfedildi. Epifiz bezinin büyüklüğünün ve işlevsel kapasitesinin, çocuklar ergenliğe girerken azaldığı bulundu. Bezin cinsel gelişimin başlangıcını geri tuttuğu görülüyor, epifiz tarafından bu kontrolün bırakılması hipofizin cinsel hormonları salıvermesi için uyarıcıdır, bu da erkek ve kadınlarda üreme sistemlerinin uyanışını getiriyor ve hayattaki cinsel rolün benimsenmesini hızlandırıyor.
Epifizden ayırılan ikinci hormon serotonindir. Yale Üniversitesinde psikiyatr olan Daniel Freeman beyin dokularından bu maddeyi ayırdı, en büyük konsantrasyonu epifizde ve beynin orta kısmının çekirdeğinin rafe hücrelerinin yakınında buldu. Rafe hücreleri uzun uzantılar veya aksonlar vasıtasıyla beynin diğer bölgelerine hormon dağıtımından sorumlu iken, epifizin beynin serotonin rezaervuarı olduğu görülüyor. Bu aksonlar beynin bir çok bölgesine ulaşıyor ve o bölgelerdeki diğer hücrelerin ateşlenmesini kontrol ediyor.
Epifiz bilmecesine bir sonraki katkı Ulusal Sağlık Enstitüsü’ndeki (ABD) iki çalışan Axelrod ve Weissbach, serotoninin melatoninin öncülü olduğunu keşfettikleri zaman geldi. Onlar epifiz bezinde basit bir kimyasal yolla melatoninin serotoninden üretildiğini buldular.
Lysergic acid diethylamide (LSD -25)’in tesadüfen keşfinden kısa bir süre sonra, serotoninin merkezi rolü belirlendi. Bu maddenin çok az miktarının bilinçte derin değişimlere neden olduğu bulundu, bu değişimler derinden hissedilen dini ve mistik deneyimlerden paranoya ve şizofreniye kadar değişiyor. LSD-25 molekülünün yapısal olarak serotonin molekülüne çok benzer olduğu keşfedildi, öyle ki serotoninin normal şekilde davrandığı alıcı bölgeleri işgal ederek beyindeki serotonin eylemlerini kışkırtabiliyor veya bloke edebiliyor. Edinburg Üniversitesinden Gaddum, LSD-25 tarafından başlatılan bilinçteki değişimlerin o ilacın beyin dokularındaki direkt etkisinden dolayı olmadığını, LSD-25’in serotoninin eylem yaptığı bölgeleri bloke ederek beyni serotoninden yoksun bıraktığı için gerçekleştiğini keşfetti.
Bu, beynin serotonin seviyelerinin akılcı düşünmeyi sürdürmekten sorumlu olduğu ve LSD-25 tarafından başlatıldığı gibi beyindeki serotonin konsantrasyonunun ‘normal gerçekliğin’ menteşelerinin sökülmesinden sorumlu olduğu anlamına geliyor.
Bu, epifiz bezinin bilincin değişmiş hallerinin kimyasını düzenleyen fiziksel ortam olduğu anlamına geliyor. Ayrıca, cinsel kimliğimizin ve bilinç durumumuzun birbirleriyle yakından ilişkili olduğu görünüyor. İnsanın dünyevi, günlük bilinç haline hapsolduğu açıktır. Zincirlerle bağlanmış veya demir parmaklıkların ardındaki mahpustan çok daha etkili kilitlenmiştir. Hapse atılmış bir mahkum sadece bedeninin mahpusluğunu deneyimler ve durumunun çok farkındadır. Ama, insan varlığı çok daha etkili şekilde sınırlı ve bağlıdır. Bilinci hapis tutulmaktadır. O kadar etkili koşum takılmıştır ki, yüksek farkındalığın ve deneyimin olasılığını bile algılayamaz. İçinde sonsuz olduğu gerçekliğin algılanmasını önleyen iplerin, kendi beyin dokularındaki serotonin seviyelerinde olduğu görülüyor!

TARİHTE VE DİNDE EPİFİZ BEZİ

.

Her bir insanın epifizi ya da üçüncü gözü ruhani alem frekansına aktive olabiliyor ve sizi herşeyi bilen-alim ve tanrısal bir haz yaşamanızı ve etrafınızdaki her şeyle bütünleşip, teklik hissini duymanızı sağlar.Epifiz bezi bir kere meditasyon, yoga ya da çeşitli ezoterik, okült metodlarla uyumlanıp, ayarlandığında, popüler olarak bilinen astral seyahat ya da astral projeksiyon ya da uzaktan seyr şeklinde kişiyi diğer boyutları seyre geçirir.
Daha ileri düzey çalışmalar ve çok eski metodlarla, fiziksel dünyadaki insanların düşüncelerini ve davranışlarını kontrol etmek mümkündür. Evet, biraz garip ama Amerika Birleşik Devletleri, eski Sovyetler Birliği hükümeti ve çeşitli gölge organizasyonlar bu çeşit araştırmaları uzun yıllardır yapmaktalar ve hayal edemeyeceğiniz kadar da başarılı olmuşlardır.
Epifiz bezi, Roma’da katolizmde temsil edilmektedir; epifizi sanatsal olarak çam kozalağı şeklinde resmederler.Eski çağlardaki toplumlarda, özellikle Mısır ve Romalılar epifiz bezinin yararlarını biliyor ve bunu geniş sembolojilerinde göz semboli ile sembolize ediyorlardı.
Epifiz bezi ayrıca Amerikan dolarının arka yüzünde “herşeyi gören göz” şeklinde yer alır ve bu, bireye ya da bireylerden oluşan gruplara epifizlerini kullanmaları ve diğer taraf olan sipiritüel aleme geçmeleri ve fiziksel alemde neler olduğunu, neler düşünüldüğünün hepsini bilip, insanların düşünce ve davranışlarını kontrol etmeleri için bir referans niteliği taşır.
Bu zamana kadar yapılan pek çok araştırma, gecenin belirli saatleri olan gece 1 ile 4 arasında beyinde salgılanan kimyasalların, kişinin derinindeki kaynağa bağlanarak bütünlük, teklik hissine yol açtığı doğrulanmıştır.
Epifiz Bezinizi nasıl öldürüyorlar?
1990ların sonlarında, Jennifer Luke adlı bir bilim adamı, sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileri konusunda ilk çalışmaları başlatmıştır. Luke,beynin orta yerinde bulunan epifiz bezinin, florid için bir hedef olduğunu bildirdi.Epifiz bezi,bedendeki kemikler de dahil diğer fiziksel maddelerden daha fazla floridi absorbe etmekte, emmekteydi.
Epifiz bezi tıpkı bir mıknatıs gibi sodyum floridi çeker. Bu da epifizin kireçlenmesine ve bedendeki tüm hormonal işlemin etkin bir şekilde dengelenmesine engel olur.
Daha sonra yapılan çeşitli araştırmalar da sodyum floridin beyindeki en önemli bezde absorbe edildiğini kanıtlamıştır.Sodyum florid, beynimizdeki en önemli salgı bezimize saldırıda bulunmaktaydı.Sodyum florid, yiyeceklerde, içeceklerde, banyolarda,içme sularında bulunur. Sodyum florid, Amerika’daki içme sularının %90’ına konmaktadır. Marketlerde satılan su filtreleri floridi filtre etmez, sadece tersine ozmoz ya da su damıtma ile filtrelenebilir. Bunun en ucuz yolu da bir su tamıtıcısı almaktır.
Sudaki,pepsi, kola, yiyeceklerdeki Sodyum florid gerçek anlamda kitleleri aptallaştırır.Naziler ve Ruslar, konsantrasyon kamplarında kampta bulunanları otoritenin sözünü dinleyen ve otoriteyi sorgulamayan bir hale getirmek için sularına sodyum florid katmışlardır.
eğer ruhun tohumunu alırsanız, bu bizi tanrı ve içimizdeki güç ve ruhaniyetin bir olduğu tekliğinden kopartır ve bizleri gizli toplulukların, gölge organizasyonların ve çılgına dönmüş kurumsal dünyanın sıradan köleleri haline getirir.